KARAKIZ - AYAN

1.2.1946’da esmer yağız bir delikanlı, dünya güzeli bir hanımefendiden doğan ikizlerden kız olanı, 6 çocuktan ortancası…

Yazın, A.’da küçük bir kulübede (sonradan villa yaptırıldı) Ankara Hamamönünde ( 3) kiracılı bir konak, E. K. Babası, bu hanımefendiye, diğer kardeşlerine babadan kalan pek çok mülkten hiçbir şey vermeyerek, alma lütfün da bulunduğu bu konak da kiracılar hep sütçü, 6 çocuk bol bol süt içerler…

Yıllar sonra Hamamönü 3 kuruş paraya bu konağı ve bahçesini satın alır…

Hep iyi insan olun, hak ve haram yemeyin, adil olun, Allah’tan korkun diyen anne, baba, ilkokul bittiğinde (5) çocukla birlikte bana da önce dininizi öğrenin sonra okutacağım derler.

İlkokul İstiklal İlkokulu’nda “sıtma” ile biter. Sonradan Kredi-Kartı (Mal beyanı yüzünden avukat paramı yatırmamış ) hapse girdiği yerde, Ulucanlar Camiinde Kur’anı-Kerim’i 2 ayda öğrenir.

Cebeci Ortaokulu, Kız Lisesi biter. Çok güzel kız derler. Yaz aylarında ev işleri yapar, anneye yardım eder. Babaya “Ben çalışıp okumak istiyorum” der. Baba “olmaz ben kız çocuğunu çalıştırmam, ben okuturum” der. Sonra ikna olur. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nde işe başlar. İlk defa “Hanım efendiyi” orada duyar. Çok hoşuna gider. Hem çalışır, hemde İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Maliye Bölümüne, hemde Amerikan Kültür Merkezi-Çankaya’da İngilizce öğrenmeye ve aileye yardıma devam eder.

Görmek vasıta suretiyle evlenme teklifleri çoğalır. Okumalı, meslek icra edip, Vatanına, Milletine hizmet etmek ister. Yargıtay’daki memureler kıskanır. Bir sürü mezalim, sözler, sabır.

Hamamönü’nden kiraya çıkarılmıştır. Akademi (4) yılda biter. Yargıtay’a gelip giden (devamlı ruhuna dua ettiğim) Av. Yusuf Kayancıoğlu “kızım okulun bitmiş, benim arkadaşım var. (Rahmetli) Müsteşar Sabati Yalçın” der. Çalışma Bakanlığına birlikte gideriz. “S-Y. ”İş Müfettişliğini istersin kızım der. İlk defa duyduğum iş müfettişliği olsun efendim derim.

O arada, saçlarım arkadan örülü, siyah bir etek beyaz bluz giyerek, (4) ünvanlı iş buldum. Sayıştay imtihanım yazılıda yarım puandan, D imtihanında sözlüde kaybettim. Şimdi D’a girmediğim için şükrediyorum…

Yargıtay 1. Hukuk Başkatibi “seni ben yetiştirdim izin vermiyorum” dedi. Yalvar yakar izin aldım. İşlemlerim tamamlandı. Daha sonra müfettiş imtihanla alınması için D’dan karar çıkarttım.

Sıhhiye, Hanımeli sokakta işe başladım. Çoğu rahmetli olan arkadaşlarımdan birinin yanına verdiler. O önde ben arkada göreve gidiyorduk. İlk iş olarak “Hıfsızsıhha’da emir aldım. 2 aylık eğitimin sonunda hiç unutmam “yazdığım raporu müdür dahil, bütün müfettişler toplanarak, hayretler içinde okurlarken gördüm. O zaman sessiz ve sakin biriydim. Ummuyorlardı.

Binamız çok kötü idi. Rahmetli olmuş o zamanki müdür rüşvet yiyordu. Müsteşar R. İ ile görüştüm. Hem binayı İzmir Caddesine taşıdı. Hem de o müdürün görev yeri değişti.

2. işgüzarlığım ise ( Bir dış teftişe gittiğimde ) harcırah alıyorduk. Oysa diğer bakanlık müfettişleri “devamlı harcırah” alıyorlardı.

O zamanki bakanla görüştüm. Sonuç makamımdan çıkmayınca T.B.M.M ve (2) arkadaşla gittik. Uzun uğraşlar sonucunda devamlı harcırah almaya başladık. ( İstanbul’da bazı müfettişler biz çıkardık “diyerek üstlendiler. İlk emek ve sonucunun ihlali böyle başladı). Bu harcırah S.Y zamanında iptal edildi.

İşimi çok seviyordum. Kitlelere hitap ediyor. Ciddi, çalışkan, giyimine, hal ve hareketine dikkat ederek, hakkı verilmemişlere ödettirip, insanlara iş buluyor, S.S.K’larının yapılmasını sağlıyordum. Libya’ya bile gönderdiğim oldu. Dönünce ev yaptırmış, elimi öptü. Ev arıyordum. Müfettiş hanım Topkapı’da kiracım olur musun dedi. “işime uzak Fevzi” , bana sadece “Allah Razı Olsun deyin yeter” dedim.

Evimi Çankaya’ya taşıdım. Ankara güzeli oldu yıllarca hepimize koşturan, yardım eden, en çokta öldürülen ağabeyimin mal mülk sahibi olmasını sağlayan ablam Avukat olmuş, öldürülen (karısı ve oğlu tarafından parası için) ağabeyim, sonradan parası için katil olan kadınla, fakültede tanışıp, evlenmişti. (1971) genel müdürünce hakkı yenen kız kardeşim, fakülteyi bitirmişti. Rahmetli babam Yargıtay’dan emekli olmuştu. Ne güzel yıllarmış meğer, anne, baba ve kardeşler bir aradayken her şey çok güzelmiş…

Evi Çankaya’ya taşıdıktan sonra, Rabbim bu duamı kabul etmişti. Müsteşar R.İ ile görüşmem sonucu, görev yeri değiştirilen müdür 1973 Ekim ayında tekrar Ankara’ya Bölge Çalışma müdürü oldu. Hemen makamına çağırıp, ağzı kulaklarına varırcasına “sizi Adapazarı’na tayin ettim” dedi. Önemli değil “vatanın her yeri birdir” diyerek Adapazarı’na gittim. Çok değerli bir başkan vardı. “kızım seni İstanbul’a tayin ettirdim” dedi ve dileğim olmuştu.

(4) Yıl Ankara’da çalışırken yetiştirdiğim müfettişler oldu, bunlardan biriside daha sonra Teftiş Kurulu Başkanı olunca beni İstanbul’dan Urfa’ya hamamların teftişine gönderdi. Kasıtlı olarak 1978’de, ben Urfa’dayken canımdan çok sevdiğim babamı kaybetmiştim…

İstanbul’a ilk gidişimde, Eskişehirli tanınmış bir ailenin kızı, üniversite mezunu bir hanımefendinin evinde kalıyorken, Topkapı’da dükkanları olan erkek kardeşimle ilk evimiz Göztepe’de Or-Ay sitesinde (canım ablamın bulunduğu) evi kiralayıp yerleştik.

Hemen (1974) Bakanlığın kuruluş amacı, İş Yasası hükümlülerinin gereğince yerine getirilmesi “Yaradanımızın kul hakkıyla huzuruma gelmeyin emri” doğrultusunda görev yapan, hak ödettiren bana “komünist” demişler. Solcu demişler. Kocaeli’ne (İzmit) tayinim çıktı. Pazartesi sabah gider, misafirhanelerde kalır, Cuma akşamları evime dönerdim.

Bakan Kocaeli’ne geldi. Konuştuk (3) ay sonra beni İstanbul’a döndürdü. Sene 1975, yine ayrı hikaye, Kocaeli çeşitli Sanayi Kuruluşlarında denetimler, geceleri misafirhanelerde rapor yazmalar. Velhasıl çok zor günler. Ha, bir seferinde yine, Kocaeli’ye gönderildim, sonradan İstanbul’da beraber çalıştığım, bana “ kara bela, hanımağa” diyenlerden birisi, o zaman genel müdür, müsteşar yardımcısı Profesör O geliyor diye benden önce gidip haber vermişler. Allah Allah ne oluyor. (Sakıncalı Piyade). Çalışmaktan, devletin yasalarının uygulanması, hak dağıtımı, tarafsız çalışmaktan başka, soldan, sağdan haberi olmayan, memurun siyaseti asla olmaz diyebilen, beni niye karşılamaya geliyorlarmış, hala anlamış değilim…

(3)’er kezde Zonguldak’a Kayseri’ye, Bursa’ya gönderildim. Bu arada bir müsteşarda “benim sağcı olduğumu, onu İstanbul dışına tayin edelim” demiş, bırakın layıkıyla çalışanı, uzatılan zarfları, günahtır, suçtur, emek verene, alın teri dökene ver diyeni, namusuyla, şerefiyle her türlü zorluğa katlanarak ekmek parası kazanmaya çalışan KADINLARI: işinize bakın, çalışın, hizmetiniz düzgün olsun, devletten maaşınızı alın, emekli olduğunuzda da vicdanınız rahat olsun, A zalimler.

Sene 1985, pek çok müfettiş yetiştirip, artık “üstat” dendiğinde, kadronuzda ¼ olunca (Baş Müfettiş) olursunuz. Ev Arnavutköy’de çok güzeldi. (Ev sahibi dışında) Baş Müfettiş olmuştum. Daha sevinmeden Zonguldak tayinim çıkar. Allah Allah, kasapların teftişi yapılacakmış…

Benim yetiştirdiğim, çok efendi, düzgün bir insan olan müfettiş arkadaşımla, buzlar çatılardan sarkarken, biz Zonguldak’a gittik. “Benim çocuklarım var” diyerek kazadan korkuyordu. “Üzülme S.” dedim. “Ben dua ediyorum”. Biz Zonguldak’a gittik. T.K.İ’de yer istedik. “yok” dediler. S. “ne yapacağız, gecenin saat 23:30” dedi. O ilk defa isteksiz ve gereksiz tayin edilmişti.

O zamanki Grup Başkanının isteği doğrultusunda rapor yazmadığı için! “Ben alışığım, hallederim” dedim. O zamanki Vali Muavini aradım. Bize trafik polisleri ile ara basının gönderdi. Arabadan buzlar sarkıyordu. Vali Konağında birer oda ayırmıştı.

Umarım S. gittiği yerlerde artık korkmadan görev yapıyordur. Yine Zonguldak, yine kar, kış kıyamet, başkan “git” diye ısrar eder. “Ben gideceğim, yollar açılsın” diyorum. “gitmezsen seni müstafii ederim” deyince, Seni vururum. Karayollarını ara yolar açılsın dedim. Benki hep ve hala karınca ezmekten çekinmiş, ailem dahil, kimseyi kırmamış, garip bir kulken, sinirlendirilmek işte…

Yollar açılmıştı, Gümüşsuyu’ndan Ulusoy’la akşam Zonguldak Otobüsüne binip, Zonguldak Garajından, başka Bakanlığın Müfettişlerini resmi araba alır. Karanlık, ben ortada kalırım. Taksi tutup karakola gittim. Komiser “Ne müfettişi yahu, bu saatte müfettiş mi olur, çık git” dedi. Ya sabır. Ana caddede bir pastaneye gittim. “ben müfettişim oturabilir miyim” dedim. Uyumuşum. Sonra, Başkanlığa gittim, o görevleri aldım. Valiliğe gittim. T.K.İ’de yer ayırttılar. Çalışmaya başladım. Aklım hep İstanbul’da idi. Yanlış evlilik yapan (görücü usulü) kardeşimde… adam akıl hastası idi. Her hafta sonu git, heyecanla penceresinde sesini dinle, hayatta mı? değil mi? Ketsimi öldürdü mü diye kahrolarak, (2) ay sonra kurtuldu, ona ve bana sorun iğrençti. Talihsizlik… Ona şiirler yazıyorum, evine dön karanlıktan aydınlığa çık vs.

Bir taraftan istek dışı, haksız tayin, bir taraftan o değerli varlığın, sansızlığı, rahmetli annem “isteyenleri kabul etmedin, bak çektiklerine, onu isteyene veriyorum” dedi. Yapmayın, “çok güzel, kültürlü, iyi ev hanımı, biz iyi bir aileyiz. İstanbul’un en iyi semtinde oturuyoruz.” dedim. Nereden bilsin, evinden eşinden, yavrularından başka bilmeyen bir rahmetli hacı annem. Ben bu hallerde iken nasıl Zonguldak’ta olurum. İstanbul’da sanayi mi bitti, hizmette kusur mu ettik.

Zonguldak’a gidişimin (20). Gününde Teftiş Kurulu Başkanı Ankara’dan geldi. T.K.İ de kalıyor. “neden ben, kızınız var mı?” “Almayın mazlumun ahını, çıkar” dedim.

Bakan M.K, Üsküdar’daki S.S.K Misafirhanesine gelmiş hafta sonu idi. İstanbul’a dönmek için görüşmeye gittim. Bütün müfettişler yemek yiyorlardı. Gayet mutlu. Toplantıda olan bakanla görüşmek istedim. “Mevzunuzu biliyoruz. İşiniz halledeceğiz” dedi. Dedi de…

Ankara’ya gittim. O zamanın Müsteşarı ile görüştüm. Bursa’ya çevrildi. İstanbul Grup Başkanlığı Fındıklı’da, bense oradan vapura binip, Yalova’da iner, Bursa’ya otobüsle gider, her hafta başı misafirhane arar, bulur veya orada evli, İstanbul’dan Komşu kızında kalır ve Grup Başkanlığı’na giderdim...

Ben Bursa’ya gittim (19 ay sürdü). Hemen o Teftiş Kurulu başkanı V.B geldi. Tek dileğim İstanbul’da kirada olan evimden işe gitmek ve kardeşimdi. Çift masraf yapıyordum. Devletime ve milletime hayrımda dokunmuyordu. Çünkü görev vermiyorlardı. Nereye gitsem müfettişler takipte idi. Benimle görüşmek istemiyordu. İsteğim sadece İstanbul’dndönmekti. “Maksat kadrommuş”. Misafirhaneleri tembihlemiş, almayın diye, maddi sıkıntıda var tabi, artık sadece basit otellerde kalabiliyorum. İmansız, geceleri korku, kabuslar, yani Cehennem hayatı, ufacık kusur, hatam olsa neyse, zalimler.

Postaneye giderim bir müfettiş, camileri dolaşırım çıktığımda bir müfettiş. İstanbul’da beraber çalıştığım bayan müfettişler evlerine bile davet etmezler. (Cüzamlıymışım gibi) oysa İstanbul’da evlerde toplanır, eğlenirdik…

Bu bayan müfettişlerden biri, bakanlıkta ziyaretine gittiğimde, “o kadar zor şartlarda görev yaptı ki, yazsa roman olur” dedi. İşte şimdi yazıyorum… “eksikleri ile”.

Bir gün Bursa’ya bakanlık müfettişi geldi. Bende “söyleyim de, beni İstanbul’a döndürsün” diye düşünürken, meğer benim için gelmiş tahkikata… Bakanlık Müfettişi, bir daktilo, bir memure, karşımda sorgu hakimi (müsfettesi) bir erkek müfettiş “neden karşı esnaftan alışveriş yapıyorsunuz, neden vali ile misafirhane için görüştünüz, neden gözleriniz mavi boyalı,(yeşil olmalıymış) neden hırkanızın önü iğneli” vs gibi sorular.

Ben “irtikap, ihtilas mı, rüşvet mi, namussuzluk, şerefsizlik mi, görevi ihmal mi, suistimal mi” diyorum? Yok yok, hayır. “o halde tiyatro oynuyorsunuz” diyorum, gidiyor. Zavallı.

Her şehre giden görevli, oranın mülki amiri ile görüşmek zorundadır. Hem burada görevliyim der, hem de kalacak yer için ilgi talep eder. Bu yasalar gereğidir. Tabiî ki hiçbir şey çıkmaz…

Sakın üzülmeyin geçti, gitti. Emekliliğim daha acı oldu. Ancak daha var yazacaklarım. İş hayatında yaşadıklarım.. Bursa’dayım dedim ya 19 ay… İş Teftiş Kurulu Başkanı V.B beni Ankara’ya çağırdı. Ankara’ya gittim. V.B “senin memuriyete tayinini çıkardım” dedi. Bana önceden hazırladığı yazıyı imzalatmak istedi. Şaşırmış, şok olmuştum. Baş Müfettişlik yaramadı mı ne? Toparlanıp ablama, ağabeylerime sorup, haber veririm diyerek ayrıldım. “sakın oyuna gelme, git Bursa’ya” dediler. Bursa’ya gidip devam ettim…

Son olarak grup başkanı, S.G “neden buradasınız. Görev verilmiyor. Dedikodu yapmıyorsunuz. Kimseyi eleştirmiyorsunuz. Her hangi bir yanlışınız yok” dedi. “kısmetim kesilince dönerim” dedim. Bu başkan: bir gece mideden kıvranıp işe gidemediğinde Kurul Başkanı V.B ile görüşmüş, “bana sabredin sizi İstanbul’a göndereceyim” dedi. O günlerde, otellerde yüce kitabı istediğini, hizmetli bir bayan bana Uludağ’da Tezveren dede var, gidin” demişti. Yokuştu çıkıp gittim, oturdum, okudum. 1 hafta sonra İstanbul’a S.G tayinimi çıkardı. Tayin emrini Bursa’dan almaya giderken, Yalova Vapuru yanmaya başladı… Kurtulduk, döndüm çok şükür.

Haaa, orada Müşteşar K.S Uludağ’da dediler. Gittim, kaldığı oteli buldum. Salonda bana “ben dinlenmeye geldim” Kurul Başkanı ara dedi.

Ama o dağdan inerken minibüsteki gözyaşlarım, hıçkırıklarım herkesi rahatsız etmişti. “Allah seni o görevden alsın” diye yalvardım.

Eee Allah. Bir hafta sonra mahalli gazetede “Bakandan üstin müsteşarın gidişini” yazmış. Ahım hemen tutmuştu…

Yıllar sonra o müsteşar Başbakanlıkta iken gittim. Benden özür diledi. “birileri gelip bir şeyler söylüyor. “bizde tecrübesiz bürokratlar inanıyoruz” dedi. “Affedin” çektiklerimle kaldım...

Bir de Urfa’yı anlatmak istiyorum sizlere. Sene 1978 ilk evim, rahmetli bir doktorun evi, İzmit olayları bitti. Sıra Urfa’ya gelmişti.

Urfa da bir müfettiş kurula yazı yazmış. Urfa’daki hamamların teftişini önermiş, Mayıs 1978 sonu görev bana verildi. Ankara’ya oradan ilçeye gittim. Rahmetli babam ve annem yolcu ettiler. Dış kapıda babam “git yavrum, sen erkek gibisin, onu da becerirsin” dedi. Hiç unutmam. 1 aylık görevdi. Görev bitmek üzere canım ağabeyim devamlı aramaya başladı. Bacı ne zaman geliyorsun, vs. meğer 11.06.1978’de babamı kaybetmişiz. Annem hayattaydı. Ablam gözleri şiş evde, sordum “ babam nerede diye” çarşı da dediler, anlamıştım. Oturdum, devamlı okumaya başladım. Manevi olaylar vs.

Ankara da görevli iken, Kastamonu, Çankırı kazaları dış denetime giderdik. Güzeldi.

Bursa olayların sonra 1978’den itibaren 1996’ya kadar İstanbul’da görev yaptım. Sıkıyönetim zamanında hiç sıkıntım olmadı. Allah onlardan her zaman razı olsun. Ben herkese iş buluyor, haklarını ödettiriyor iken 1987 itibaren İstanbul’da sorunsuz görev yaptım.


İki yakınım için yılların mücadelesini ile yaptığım rızklarını alıp alıp gittiler.

1.sini yazamam, zira 1996 da emekliliğime neden olurlar. (Ramazan’dı) 5 kişilik bir ailenin nesi var nesi yok alıp alıp gittiler. “Bunlar Müslüman değil, ben artık bu ülkeye hizmet edemem” diyerek Unkapanı’na gittim ve emekliliğimi istedim.

Bunu yapanları Allah’a havale ettim. İki cihanda da elim yakalarındadır. Bilsinler. Onlardan birisi B.B (Brigit Bardo) diğeri de en önemli kademelerdeler, hatta Kâbe’ye bile gittiler. Onları Yaradan bilsin yeterli. Ha bir gün düşürüldüklerini görürsem ancak, o zaman yazarım, hayatta olursam… (Dosyalar elimde kaldı. Ev almak için biriktirdiğim paralar bir genel müdüre irat kaydedildi. Hala kiradayım.

Bu olaylardan sonra, Allah Razı Olsun hep ablamız yardımcı oldu. Onun evinde kalıyordum.

2.si sene 2000
Bir yakınım “ben üniversite mezunuyum. İlkokul mezunları ile aynı parayı alıyor (27) senedir kapalı yerde görev yapıyorum. Beni şu kadroya aldırır mısın” dedi. Hangi kademede görev yaparsa yapsın, insandır. Kanunsuz olmayan, hak alan, her şey için mücadeleci olduğumu bildiğinden bu talepte (hak talebinde) bundu…

İlgili Bakan’a gittim. İlgili Genel Müdür’e gönderdi. “Bize Maliye Bakanlığı kadro vermiyor. Siz ilgilenirseniz olur” dedi. Maliye’den (35) kadro istediler. Bana telefonla tarih nosu verdiler. Taleplerini bildirdiler. Maliye Bakanlığı’na gide gele, haktır, istikbaldir vs rica ederek, sonunda (12) kadro verildi. O genel müdürlüğe. Yani (12 çocuğu ben doğurdum.) (Hala bekarım yanlış anlaşılmasın) (Rahmetli Atatürk’e her gün dua ederim. Neden mi? Kız çocuklarının okuması için gerekeni yapmış, en yüksek seviyede mücadele etmiş ve muvaffak olmuştur. Nurlarda yatsın. Okuyup, çalışıp kolay ya da zor ekmeğini kazanmamış olsaydım. Bu mücadeleleri yapmaz, kahrolurdum. Her sonuç yine aynı olduya…

2000 yılının Şubat ayının (19)’unda canımdan çok sevdiğim beyefendi, iyi insan, insanlara bile yüksek sesle bağırmayan değerli ağabeyim karısı ve oğlu tarafından (parası, evet parası için) öldürüldü.

Açtığımız davaları (2 katil) kazandı. Onları da sadece Allah’a havale ettik. Zaten cehennemden çıkamayacaklar.

O acıyla bu kadroları çıkarmak için uğraş verdim. İstanbul’a iki kadro verilecekti. Yalvardım “o Kurum ganyan kuyusu gibi ne olur daha çok veremezmisiniz” diye, (4) kadro 8’i Ankara’ya verildi.

A.O Genel Müdür imtihan açtı. Benim yakınım elendi. Alınacaklar önceden belli imiş v.s. Ama daha sonra D tarafından iptal edilen bu imtihanı kazandırılanlar 2,5-3 yıl, ayda 2500 bin YTL maaş aldılar. Bir gün o genel müdüre gittiğimde, imtihandan önce, benim yanımda soruları ve cevapları genel müdürden alırken gördüğüm ve imtihan kazandım, ben şuyum diye, sonradan genel müdüre olan o bayan’da 3 yıl bu kadrodan maaş aldı. Benim yakınım eski maaşa talim etti.

1. İmtihan iptal edilince (12)’si de Genel Müdürlükte kaldı. Aynı bakan tarafından görevden alınan eski genel müdür mahkeme kararıyla tekrar göreve başladı. O imansız genel müdür gider. Mahkeme kararı ile gelene arz edersiniz. 50 kişi var v.s bu seferde bu kıvırır… biz perişan, bunlar nasıl idareci, nasıl insan, (12)’den bir tanesini, hak sahibine, kadroları çıkaranın yakınına neden vermemek için oyunlar oynuyorlar. Meğersem bu kadrolar (T.C. kuruluşundan beri) ilk defa bu müesseseyse verilmiş. Hani köpeklere bir kemik atarsınızda, bir insan da kapışmaları seyreder ya,… tabii gözyaşı, şaşkınlık.

Aynı bakana gidersiniz, çok mücadele ile tayinini, atamasını yapar ve Maliye Bakanlığı (bir kadroya) vizesini verir…

Mahkeme kararı ile gelen G.M. o bakan zamanında görevden alındığı alındığı için, onun yaptığı hiçbir işe onay vermediği, kendini Kaf Dağında gördüğünden, göreve başlatmaz.

Tayini, ataması yapılmış, vize verilmiş, hatta Ankara’ya İstanbul’da kirada oturduğu yerden tayin edildiği halde, göreve başlatmaz. Bunlar hak yiyici erkek müsfetteleri...

Dava edilir. 1. mahkeme göreve başlaması için karar verir. Garibim Ankara’da göreve başlamak için G.M gider. Yazıları imzalar. Görev bekler. Şükür duaları, kurban adakları yapılır. Genel Müdür iş vermez. Oturur, oturur misafirhaneye gider. Allah Kahretsin (12)’ye (1.) niye göreve başlatmıyor, mahkeme kararına rağmen iş vermiyorsun. Genel Müdür bir üsit mahkemeye gider. Takipte, eyvah. (11)’ini, başka bir unvanla kendi dilediğine imtihansız şartlarda vermişsin, bırak bir tanesini, ne için, nasıl, hangi şartlarda verdinse oda kadroları acılarla çıkaranın, yıllarca hizmet vermiş hakkı olan yakının olsun…

Bir üst mahkeme yürütmeyi durdur. Durduran kadın, bir Bakanlıkta Genel Müdür muavini olur, heyhat. (ödül) İnceleme yıllarca bir üst mahkemede devam ededursun, o zavallı madure ağlaya ağlaya kahırla eski görevine ve kiradaki evine döner. Bir ablası yardımcı olmasa, aç, açıkta. Zira aldığı maaş sadece ev kirası ve yol masrafına yetmemektedir. Sağlığı bozulur. Çünkü o kadar saf, temiz ki, hayatta kimseye zarar vermeden, iyilik, örneğin eşine bağlı ve çalışkan biridir. Haksızlığa hiç dayanamaz.

2001/24 Ocak canım, yüreğim, kraliçem annemizi kaybettik. Duyurmadık ağabeyimin öldürüldüğünü, ancak ana yüreği hasret çekerek “benim bebeğim hasta” diyerek, sabahları gözleri şiş kahvaltıya oturan ciğerimizi kaybettik. Bu acıyla da (1) kadronun yakınıma verilmesi için mücadele etmiştim.

Üst mahkemede de o Genele Müdürün savunmaları ve ilgileri ile diyorum, çünkü aşağıda yazacaklarımdan nedeni anlaşılacaktır. Karar aleyhe çıktı. Tekrar gönderiliği bir alt mahkemede de (önce yakınımı kazandıran aynı hakimler) bu sefer aleyhe karar vererek, kazanılmış, tayin, atama ve Maliye Bakanlığının vizesini yok ettiler.

Bakanlar tayin, atama yapamaz, Maliye Bakanlığı vize veremez mi? Pes be kardeşim. Benimde zamanında imtihana girip de sözlüde elendiğime şimdi şükrettiğimi bu kazai mercide kof çıktı. Daha çoook var, ama o kazai merci de yaradanım halleder. Nasıl olsa bu dünya, iğreti dünya esas hâkim Yüce Rabbim.

Bu canımdan çok sevdiğim yakınım ağlıya ağlıya “kör” evet (KÖR) oldu. Allah’ıma bin şükür ki; (1) sene sonra tedavi sonucu gözleri açıldı. Böyle bir adaletsizlik var mı? Büyüğümüzden Allah razı olsun, onun ilgileri ile gözleri dünya ya açıldı...

Bende 2005 de bu olaylardan sonra felç oldum. Kaplıca tedavisi gördüm. Daha önce o Bakanlıkta bakan kapısında beklerken fenalaştım. Bakanlık doktoru “yüksek tansiyon” dedi. Hastaneye götürelim dedi, “önemli işim var” dedim, sonra felç…

Mahkeme kararıyla Genel Müdürlüğe gelen (zalim) yeni bakan zamanında müfettiş raporu ile görevden tekrar alındı. Çıkardığım kadrolardan (soruları-cevapları alan) kadın genel müdür olur…

2, sefer bakanların görevden aldığı Genel Müdür, tekrar aynı mahkemede dava kazanır. Tekrar göreve başlar. Müfettiş raporları ve yaptıkları, mahkeme kararı ile hiçe sayılır. Mahkemeyi Kübraya havale ettik. Bu bize yeterli…

2 yakınım için yaptıklarım ellerimde kaldı. Dosyalar tozlandı. Heyhat, ne imansız, ne kâfirlermiş, ben onlara “firavun” diyorum.

Neden yazdın diyeceksiniz. (3) ay önce ölümden döndüm. Hak için, gelecek için, rızık için yaptığım.
(2) Mücadelemden sonra, yaşanılan sıkıntılar, 2 yakınımın da çektikleri, bir gün sonumu hazırlıyordu. Türkiye’yi terk edemezdim. Çünkü ben onları ve vatanımı çok seviyordum. Onca azap, zulüm, haksızlık, bir gün her yer karardı. “boğuluyorum” diye hissettim. Yüce Rabbimin mucizesi artık gerçekleşti. Ve ben yaşıyordum. Rabbimin güneşinin bol olduğu bir yerde artık, ölseydim bunları iyiler ve kötüler, kul hakkı yiyenler için yazamazdım, KALEME ALDIM.

Ha, 2 sefer Genel Müdür olan o zat bu (12) kadroyu unvan değişikliği ile kendi bildiklerine vermiş, yıllardır. Her ayın 15’inde hiç tanımadığım insanların bu kadrolardan maaş aldıkları gelir aklıma ve canım acır.

2. kez Genel Müdür olan şahsa her gün ah ediyorum. Bunu bilsin.

Türk Milleti’nin ilgililerinden dileklerimde: 1 işçi olarak çalışmış ve askere gitmiş S.S.K’lıların tümünün askerlikte geçen sürelerinin, emekliliğe sayılması için binler yatırmasına gerek olmadan, (isteğe bağlılarda dahil) devletçe hizmetten sayılması, emekliliklerinin sağlanması bir hak olmalıdır. Yasal düzenlemelerle bunun sağlanması gerekir. Özellikle, şehit olmadan dönen Mehmetçiklerin bundan yararlanmalarının sağlanması.

2- En önemlisi de, bu yazımı okuyan işadamlarından da bir ricam var. Doğudan şehit olmadan dönen askerlerimize de hemen iş imkânı sağlamalarıdır. Çünkü onlar dönünce iş arayıp ta bulamamak durumunda kalıp, aç kalmasınlar. Bu sizin boynunuzun borcu olsun.

3- Ayrıca yıllarca hizmet vermiş emekli memurlardan, borçlarının emekli maaşlarından icra yoluyla alındığı bir gerçek, bu uygundur ancak, faizlerinin de emekli maaşlarından haciz konmak suretiyle alınması kanun yoluyla durdurulması, emeklilerin alın terinin “DİNEN de” yasak olan faizlere gitmemesi, kaldırılması gerektiği.

Belli bir ömürle dünya ya gelmiş olan biz insanların, paradan önce yüce Allah’tan korkup, insanların (para) için canını almamaları ve haklarını vermelerini istiyorum.


İş hayatımda ve hayatımda çok yazacaklarım var. Her anlattığım da tekrar tekrar yaşamak istemiyorum. Onlar yüreğimde kalsın, sadece bu dünya yok, Ahret de hesaplaşacağız, Eyvallah…

( 12 Kadronun gaspcısını ifşaa ediyorum. Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin'dir. Yaradana havale ediyorum.)
Karakız, Ayan

Yorumlar